24 Kas 2011

iletişim dünyanın en zor meselesi. düşündüğün-söylemek istediğin-söylediğin-karşı tarafının duydugu-duymak istediği - kendi referans çerçevesinde sorguladıgı ve çıkardıgı sonuc olarak da tanımlanabilen garip ve anlaşılmaz bir süreç. Kötü olan da şu ki kimse iletişim kurrarken bu süreçlerin farkında bile değil. en büyük savunma ise "ben söylemiştim" sen duymadın, dinlemedin, soyledigim söylemek istediğim miydi, o sözler söylemek istediklerimi ifade etmekte yeterli miydi? yoksa dilin değişkenliği ve yaşadığımız yere-ortama bağlı olarak o da mı şekil alıyor? Eğer dil yaşıyorsa ve dilin gelenekleri oluşuyorsa, bulunduğu yerin alışkanlıkları dile etki ediyor ve şekillendiriyorsa kültürlerarası iletişimin korkunç zorlugu ile karşı karşıya kalmak ve çözümsüzlük kaçınılmaz. dolayısıyla ghetto denilen yerler oluşuyor... ghettolara kızmamak lazım. Bizlerin de kendi yaşam alanlarındaki ghettoları da yok mu?

Ben bir ghetto yaşamında bir başka ghettoya gitmek istedim. Kabul görmedim. ilişkiler-beklentiler-yaklaşımlar-ifade biçimleri öylesine birbirinden uzak tanımlanmış ve yerleşmiş buldum. çığlıklarım duyulmadı, sesim kısıldı da söylemek istediğimi söyleyemedim.

Bir zamanlar dünyanı değiştirmek hevesi ile yanıp tutuşan ben devrimin olmasının imkansızlığı karşısında kanım dondu. düşünce devrimi, zihin devrimi gibi hikayeleri artık duymak istemiyorum. yüzyılların gelenklere işledigi davranış biçimlerini değiştirebilme gücünü kendimde gormuyorum. değişmle gelecek süreç de cok uzun geliyor.. yaşadığım her anı huzursuzlukla dolduruyor, iman edemiyorum..

Hiç yorum yok:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı